Kadim bilgelerden öğrendiğimiz dört unsur ateş, hava, toprak ve su; günümüz modern biliminde hidrojen, oksijen, nitrojen ve karbona dönüşmüştür. Bilimsel açıdan baktığımız da hepimizin idrak edeceği üzere yaşadığımız dünya gazlardan, enerjinin muhtelif bileşimlerinden meydana gelmiştir. Dünya içerisinde vücut bulan şeylerin tamımı da bundan payını almaktadır ki Nikola Tesla’nın dikkat çektiği “Evreni anlamak istiyorsanız enerji, frekans ve titreşim yasalarıyla düşünün” tavsiyesi üzerine tefekkürümüzü derinleştirirsek, anlayacağız ki esasında insanı bir taştan ayıran tek şey titreşiminin ve frekansının, o taştan farklı olmasıdır. Dolayısıyla enerjinin çeşitli kombinasyonlarının birleşiminden meydana gelen tüm şeyler, esasında bu enerjisinin frekans ve titreşim farklılıklarından ibarettir. Bu durumda insan ete kemiğe bürünerek Yunus diye göründüğü ilk andan ve o anda aldığı ilk nefesten sonra vücut bulan enerji, akış devam ettiği sürece varlığını sürdürmektedir.

Hayat denen bilinmeze adım atmamızın ardından duyu organlarımızla aldığımız her şey esasında dört unsurdan oluşmaktadır ve kadim filozofların ether ya da esir olarak isimlendirdikleri beşinci elementin birleşimiyle varlık bulmaktadır. İnsanı bu şeylerden ayıran ise ether gibi bir bilinmez olan altıncı bir varlık, ilahi öz ya da ruhun insan bedenini taşıt olarak kullanmasıdır. İnsanı, şeylerden ayıran diğer bir husus ise insanda dört unsur ve etherin tamamı belirli oranlarda bulunurken; şeyler de ise bu beş unsur çeşitli birleşimlerinde bulunmaktadır.
Bu unsurlardan su aynı zamanda ilmi ledündür. İlmi ledün olması sebebiyle su, duyular ve zamansızlıkla ilgilidir. Kişinin hisleri, olaylar ve durumlara karşı tepkileri ve bir nevi metafizik bir bilinç şeklidir. Hava ise suyun tam tersi entelekt, zihinsel ve zamanla ilişkili bir elementtir. Zaman duyularla algılanabilen, ölçülebilen bir kavramdır ve sadece zihin için bir varlıktır. Toprak elementi ise zamansızlık içerisinde zamanı yaşarken A noktasından B noktasına ilerlerken, yolda fiziksel olarak temas ederek elde edinilen deneyimlerin bütününü ve dolayısıyla fiziksel olarak bilmeyi işaret etmektedir. Son olarak ateş elementi ise zamansızlık içerisinde yaşadığımız zamanı algılayabilmemiz için hava ve su unsurlarının etkilerini toprak unsuruna bildiren katalizör, fizik ve metafik arasındaki karanlığı aydınlığa ulaştıran ışıktır diyebiliriz.
Bu bilgiler neticesinde diyebiliriz ki su burçlarına tabi olanlar metafizik ve zamansızlık kavramı içerisinde; toprak burcunda olanlar ise fizik ve zamanlılık içerisinde enerjilerini pek fazla dışarıya aktarmadan kendi iç dünyalarında diğer iki unsura kıyasla daha az iletişim ve hareket halinde yaşamayı tercih edebilirler. Ateş burçlarına tabi olanlar ise sürekli bir genişleme halinde yaşamayı ve yaratmayı, üretmeyi, hayatın içerisinde her an var olmayı arzu ederler. Hava burçlarına tabi olanlar da ateş burçları ile aynı hisleri taşırlar ancak aralarındaki fark ateş fıtratı üzere genişlemeci, kimi zaman yıkıcı bir hareket tarzı sergilerken hava burcu entelekt ile kitlelerle temas kurar.
Ancak burada burçların fıtratından bahsederken, elementleri göz önünde bulundurarak yorumladığımızı unutmamalıyız. Yani siz esasen Yengeç olabilirsiniz ancak baskın elementiniz ateş ve toprak olabilir. Bu durum yükselen burç, gezegenlerin kümelendiği gezegenler, ay burcu, ay düğümleri gibi değişkenlerin yerleşimlerinin ağırlığı ile ilgilidir. Bununla birlikte Astrolojik Zodyak temel alınarak dört element değerlendirilmek istendiğinde burçların öncü, sabit ve değişken özelliklerini de göz önünde bulundurmamız gerektiği aşikardır. Bu durumda öncü burçların bir şeyi başlatan, ilk hareketi veren niteliği enerjinin durağan olmadığı ve her an genişleme halinde olduğunu düşünürsek öncü burçlardaki ateşin henüz bir kıvılcım, suyun bir damla, toprağın bir ada ve havanın ise fırtınadan önceki hafif bir esinti olduğunu söyleyebiliriz.
Bir burcun elementi kişinin uyum içinde bulunduğu bilinç türünü ve doğrudan doğruya algılama metodunu gösterir. Hava burçları zihnin (özellikle geometrik düşünce formlarıyla bağlantılı) duyumsaması, algılaması ve ifade etmesi ile ilişkilidirler. Ateş burçları (heves, sevgi veya ego olarak görünen) ısıtan, yayılan, enerji veren yaşam prensibini gösterirler. Su burçları serinleten, iyileştiren, yatıştıran hassaslık prensibini ve duygu tepkisini sembolize ederler. Toprak burçları fiziksel formlar dünyası ile uyumu, maddi dünyayı kullanabilme ve uygulama kapasitesini gösterirler[1].
O halde dört elemente göre burçları yorumlarken gezegenlerin yerleşimlerinin hangi burçlarda olduğunun önemli olduğu göz önünde bulundurmalıyız. Her bir gezegenin, yerleştiği burcun elementi ve niteliğinin, kişinin sahip olduğu enerjiyi ve enerji ile uyumunu gösterdiğini söyleyebiliriz. Planetler genellikle temel psikolojik fonksiyonlar, dürtüler, ihtiyaçlar ve güdüler olarak görülen güneş sistemimizdeki temel güçleri veya aktif merkezleri temsil ederler[2]. Bu durumda gezegenlerin bulunduğu burçlara göre kişinin dış dünyaya kendini nasıl tanıttığına etki ettiği ve her an yaşadığımız bu dünyaya tecelli eden ilahi enerjinin kişi tarafından nasıl işlendiğini de söylememiz mümkündür.
Psikolojik astrolojide gezegenler de kendi içerisinde sınıflandırılmaktadır. Öncelikli olarak iki ışık olarak kabul edilen Güneş ve Ay, Eros ve Logos, Anima ve Animus; Güneş’in etkisiyle kişinin dünyaya kendini nasıl tanıttığını yani kişiliğini ve Ay’ın etkisiyle iç dünyasının, hislerinin, sezgilerinin kısacası içsel olarak kendini nasıl yansıttığının bilgisini bizlere verir. İkinci olarak zekâ ve iletişimi tahlil ettiğimiz Merkür, sevgi ve merhamet bilincimizi yansıtan Venüs ve son olarak enerjimizi dünyaya nasıl yansıttığımızı öğrendiğimiz Mars gezegenleri dikkate alınır. Kişinin fiziksel varlığını ve metafizik varlığını yansıtan ilk iki gezegen ve bu iki varlığın bir haline gelerek ikiliğin birlik olmasının ardından, içine doğduğu mekân ve şeylerle kişinin sergilediği dürtüsel ve bilinçli davranışları tahlil etmemize olanak verir.
İlk beş gezegenin ardından eli sopalı öğretmen Satürn ve mistik sufi Jüpiter gelir. Üçüncü grup olduğunu söyleyebileceğimiz bu gezegenler, kişiden çok kişinin bilinç ve kolektif bilinci hususunda bize bilgi aktarmaktadır. Dolayısıyla bu gezegenlerden elde edilen bilgiler daha derin, grift ve yorumlanması hayli meşakkatli bilgilerdir. Çünkü bu gezegenler dışarıya kendimizi nasıl yansıttığımızı değil de uzay boşluğunda kapladığımız hacim ile ilgili bilgi vermektedir. Bu planetler geleneğin, güvenliğin ve istikrarın daha derin gidişatlarını (Satürn) ve geleceğe dair istekleri, macera duygusunu, risk alabilmeyi ve kişisel büyümeyi (Jüpiter) temsil ederler[3].
Son olarak geçtiğimiz yüzyıllarda keşfedilen dördüncü grup gezegenler Uranüs, Neptün ve Pluto’dan bahsedebilir hale geliriz. Burada esasında Uranüs, Merkür ile; Neptün, Venüs ile ve son olarak Pluto, Mars ile ilişkilidir ancak ilişkinin farklı tarafı ikinci grup gezegenler içinde bulunduğumuz çevreye kendimizi yansıtmamız iken dördüncü grup gezegenler kolektif olarak, dünya halklarının enerjilerinin dönüşüm ve değişimlerini temsil eden jenerasyon gezegenleridir. Jenerasyon gezegenlerinin dünyaya tecelli ettiği ilahi enerji, ilham, sezgi, entelekt, anlayış benzeri net bir şekilde ifade edilemeyen enerji akışlarının, kolektif olarak kitlelere tesir etmesi yoluyla içsel olarak kitlelerin tekamülünü, kişinin bütünle birlik duygusunu arttırıcı ancak vahdeti vücud’a ulaştıktan sonra dahi en derin duygu ve arzularını da eş zamanlı yaşayabildiği etkileri gösterir.
Tüm bu bilgiler neticesinde gezegenlerin ve astrolojik açıdan önem teşkil eden yükselen, MC, IC vb. gibi önemli değişkenlerin yerleştiği burçlar neticesinde 100 üzerinden puanlama yaptığımızda, bir doğum haritasında elementlerin dağılımının genel olarak bize kişinin karakteri hakkında bilgi verebileceği gibi parça parça hangi gezegenin, hangi burçta ve hangi element ve nitelikle hemhal olduğu da göz önüne alınarak yorum ve tahlil yapılabilir. Örneğin Güneş, kişisel kimliğimizi oluşturan gezegendir, su ve toprak burçlarında daha içe dönük, ateş ve hava burçlarında daha dışa dönük olmamıza sebebiyet verecektir. Aynı zamanda bulunduğu burcun öncü, sabit ve değişken olması da tesirli olacaktır. Öncü ateş daha çok agresif bir şekilde varlığını genişletme enerjisi yayarken, sabit ateş kendinin bilincinde bir hal alarak genişlemeden ziyade bilinmeyi arzulayacak ve değişken ateş ise içe dönerek kendi kendine yanmaya devam edecektir diyebiliriz.
Ancak belirtiğimiz üzere biz bu eğitimde sadece kişinin doğum haritasındaki element birleşimlerini göz önünde bulundurarak, kişinin yaşam içerisinde hangi enerjileri kullandığını ve bu yaşamda nasıl bir deneyimi ortaya koyduğunu ya da koyamadığını tahlil edeceğiz. Kişinin doğum haritalarındaki elementlerin dağılımını görmek için cep telefonlarınızda bulunan astroloji alanında geliştiren çeşitli aplikasyonlardan faydalanmanız mümkündür.
[1] Stephan ARROYO, Astroloji, Psikoloji ve Dört Elemen, Çvr: Barış İLHAN ( Astrology, Phychology and The Four Elements), Barış İlhan Yayınevi, 2016, SYF – 92 [2] Stephan ARROYO, Astroloji, Psikoloji ve Dört Elemen, Çvr: Barış İLHAN ( Astrology, Phychology and The Four Elements), Barış İlhan Yayınevi, 2016, SYF – 94 [3] Stephan ARROYO, Astroloji, Psikoloji ve Dört Elemen, Çvr: Barış İLHAN ( Astrology, Phychology and The Four Elements), Barış İlhan Yayınevi, 2016, SYF – 95
Comments