top of page

Bir Rakamının Gizemi, Tasavvufi Anlamı ve Astroloji ile İlişkilisi

Yazarın fotoğrafı: Orhan Oğuz YILMAZOrhan Oğuz YILMAZ

Bir Rakamının Gizemi ve Tasavvuf

İhvan-ı Safa Kardeşliği risalelerine; bir, bir olması nedeniyle bünyesinde kendisinden başka bir şeyi barındırmaz. Mutlak olarak bir, bir olması nedeniyle kendisinden başka hiçbir sayıya bölünemez, parçalanamaz ve sadece kendinden teşekkül etmektedir minvalinde bir giriş yaparlar. Tek olan Sonsuz, Tezahür diyarının üzerine yansımasını düşürdüğünde o yansıma; ışın, ışık, nur insanın çamurdan bedenine, Rahman’ın ruhu intikal eder[1].

İhvan-ı Safa Kardeşliği risalelerine; bir, bir olması nedeniyle bünyesinde kendisinden başka bir şeyi barındırmaz. Mutlak olarak bir, bir olması nedeniyle kendisinden başka hiçbir sayıya bölünemez, parçalanamaz ve sadece kendinden teşekkül etmektedir minvalinde bir giriş yaparlar. Tek olan Sonsuz, Tezahür diyarının üzerine yansımasını düşürdüğünde o yansıma; ışın, ışık, nur insanın çamurdan bedenine, Rahman’ın ruhu intikal eder[1].
Bir Rakamının Gizemi, Tasavvufi Anlamı ve Astroloji ile İlişkilisi

İhvan’ı Safa Kardeşliğinin işaret ettiği kesretteki teklik açısından konuyu tahlil ettiğimizde, her şeyden önce bir rakamının nasıl bir rakam olduğunu açıklığa kavuşturmamız gerekmektedir. Kendinden var olduğunu ve diğer tüm sayıların birlerden teşekkül ederek, bir araya gelen sayılar olduğunu netlikle söyleyebiliriz. Özüne baktığımızda bir; bir rakam değil tüm rakamların atası, varlık sebebi, en küçük parçasıdır diyebiliriz. Pisagorcu Felsefede de bir rakamına benzer şekilde önem arz edilir ki kronoloji açısından İhvan-ı Safa Kardeşliğinin bakış açısını Pisagorcu Felsefeden aldığını söyleyebiliriz. Öyle ki Pisagorcu Felsefede bir rakamı, çokluğun doruğudur. Bir, monaddan farklıdır. Çünkü monad bir birim olarak düşünülen parçaların toplamını göstermek için kullanılırken bir, bu parçalardan her birine uygulanır[1]. Esasında monadda dahi kesret yani çokluk söz konuyken, diğer rakamlara ihtiyacı olmayan “Bir” rakamı “Deki, O Allah “Bir’dir” ayetindeki bir rakamıdır. Bu görüşü İbn Arabi’nin bedeller meselinde ilk bedelin düsturundan bahsederken “Onun benzeri yoktur” ayeti ile ilişkilendirmesi ve bu durumun yani ilk olmanın, kendisine ait olmasından kaynaklandığını ve zikrinin kendi makamına uygun olduğunu[2] aktarması da desteklemektedir.


Zen öğretisi açısından konuyu tahlil edersek, doğanın içinde iki sonsuz ancak tek nitelik vardır görüşünün hâkim olduğunu görürüz. İki sonsuzun ilki aktif ya da eril; diğeri pasif ya da dişil niteliktir. İlki saf, süptil, ether ya da ilahi Ruh; diğeri, aktif prensiple birleşene kadar kendi içinde bütünüyle hareketsiz dişil prensip. İlahi Ruh, madde üzerinde etki yaparak; ateş, su, toprak ve havayı üretmiştir ve bütün doğayı hareket ettiren başlı başına BİR etkidir[3]. Yani “Bir”; gerek İhvan-ı Safa gerek İbn Arabi gerekse Zen öğretisi olsun tüm öğretilerde mutlak olarak diğer rakamlardan farklıdır ve diğer rakamların varlık sebebidir.


Ezoterik Felsefe; genel açıdan incelendiği zaman bir rakamına akıl dendiği, çünkü aklın sabit ve hâkim olduğu, hermafrodit[4] olduğu kabul edildiği sonucuna ulaşılacaktır. Ezoteristlere göre “Bir” rakamı hem erkek hem de dişidir. Tek aynı zamanda da çifttir, çünkü teke eklenince çift; çifte eklenince tek olur. Bu nedenle bir rakamı; İlahi Nizam ve Kâinatın sahibine atfedilir ki her şeyin başı ve sonudur, fakat kendinin ne başlangıcı ne de sonu vardır. Maddenin cevheridir çünkü ikiyi üreten, “Bir’in” kendisidir. Pisagorcular bir rakamına; kaos, gizlilik, uçurum, Tartarus, Styx, Abis[5], Lethe, Atlas, Axis, Morfo[6], Jüpiter’in tahtı veya kulesi adlarını vermişlerdir. Çünkü o, evrenin merkezinde ikamet ederek, gezegenlerin etrafındaki dairesel hareketini yönetmektedir[7]. Bu görüşlerinden ötürü “Rahman olan Allah, Arş’a istiva etti[8]” ayetinin kısmen de olsa Pisagorcuların bu tahayyülünü desteklediğini söyleyebiliriz. Zira Pisagorcu Felsefede evreninin merkezinde Bir olanın ikamet ettiği ve Bir olanın Tanrı olduğu, her şeyin ondan var olduğu kabulü söz konusudur.


Öyleyse bir, parçalarıyla çarpılmaz kendi kendine çarpılır. Bu yüzden bazıları bir rakamını uyum, bazıları ise dostluk olarak adlandırır. Bu dostluk öyle sıkıdır ki kesilip parçalanamaz. Ancak bir yalnızdır ve kendine üzülür durur, kendinin ötesinde bir şey yoktur. Hiç eşleşmez, bu yüzden kişisel kızışmalarını kendine döndürür. Her şeyin başı sonu birdir. Birden önce bir şey yoktur, Bir’den sonra da bir şey yoktur, onun ötesinde hiç vardır ve var olan her şey, bu Bir’i ister. Bütün insanlar bir insandan; Adem’den, ileri gelir, hepsi bu bir insan yüzünden ölümlü olur[9].


Ölüm bahsi geçince İştar Miti inancında insan ruhunun yedi alemden geçerek, yani kutsal gezegen feleklerinden geçip, nihayet bütün ruhani ziynetlerinden soyunmuş bir biçimde fiziksel bedene[10] bedenlenmesi alegorisi hatıra gelir. Bu alegoride Sin’in[11] kızı İştar’ın açılmış kanatlarıyla ölümün kapılarından içeri süzüldükten sonra ölümden sonraki birinci kapıda başındaki yüce tacın çıkarıldığına inanılır[12]. Burada işaret edilen Yüce Taç, Hint çakra Sistemindeki Tepe Çakraya[13] işaret etmektedir. Bir’in nefesinden, fiziksel bedene üflenen ruhun bu süreci “ölüm” olarak algılaması alegorisi tefekkür edilmesi gereken bir konudur.


İştar Mitinde işlenen ruhun bedenlenme alegorisinin tersi olan, ölüm sonucu fiziksel bedenden ruhani doğaya dönüş alegorisini Hermes Mitinde görürüz. Hermes’in Poimandres ile konuşmasında; Poimandres aşağı doğanın vahşiliğe döndükten sonra, yüksek doğanın ruhani mülkünü elde etmek için mücadele etmeye başladığı bilgisini verir. Ruhani doğanın Yedi Yönetici’nin oturduğu Yedi halkaya yükseldiği ve her birine aşağı kuvvetlerin uygulandığı bilgisini verdikten sonra “Bir’inci” halkada Ay gezegenin oturduğu, çoğalma ve azalma yeteneğini ruhani doğaya geri verdiğini belirtir[14]. Bu yolculuğun sonunda kemale eren ve “Bir” iken “İki” olan Ruh ve Madde (beden), esasında ne ruh ne de madde olmayan mutlak hayat, saklı olan Bir’in iki halidir. Ruh, Uzay’ın ilk farklılaşmasıdır ve Maddede, Ruh’un ilk farklılaşmasıdır. O ne Ruh ne de Madde olmayan sebepsiz sebeptir[15]. Ezoterik Felsefede sebepsiz sebep olan “Bir”, “İşleyen Akıl” olarak kabul edilir. Bütün varlıkların tesirleri, düşüncenin ve yaratımın ötesinde olan O’nun bilgisi yoluyla anlaşılır ve bundan ötürü O, tezahürden dahi önce gelir. “Bir olan”, ne ilk ne de sondur ama Hepsi’dir[16].


Hermes’in Yedi Halka alegorisinin tamamlayıcısı niteliğinde olan İbn Arabi’nin Yedi Gök, Yedi Bedel ve Yedi Ruhaniyet alegorisin de ise birinci bedelin; Cumartesi günü meydana gelen her ilmi konu ile alakalı olduğu ve Halil İbrahim’in ruhaniyetinde olduğundan bahsedilir. Bugünde ateş ve hava unsurunda oluşan her ulvi eser Keyvan[17] Gezegeninin kendi feleğinde hareket etmesinden meydana gelirken, su ve toprak unsurunda meydana gelen her süfli eser ise bu gezegenin feleğinin hareketinden oluşur. Allah teala seyyar gezegenler hakkında şöyle buyurur; “Hepsi bir felekte yüzer” ve başka bir ayette ise “Yıldız ile yollarını bulurlar” buyurur. Şuhalde Allah yıldızları kılavuzluk edinilsin diye yaratmıştır. Bu bedelden meydana gelen ilimler, sebat ve durağanlık ilmi, devam ve kalıcılık ilmidir[18].


Bir rakamının sırrını tamamen açıklamaya çalışmak faydasız olacaktır. Özellikle Materyalistler ve Modern Bilim insanları asla anlamayacaktır çünkü onun tam bir algısını elde etmek isteyen birisinin ilk önce; evrensel olarak yayılmış, her an her yerde olan, Doğa’daki sonsuz ilahi varlığı ve ikinci olarak; onun gerçek özündeki elektriğin sırrının gölgelenmiş olduğunu ve son olarak da insana, dünyevi planda, kendisi Yedi sesliden oluşan sembol olan büyük birliğin yedili sembolünden verdiğini, Nefes’in ise söz içerisinde biçimlendiğini şartsız kabul etmesi gerekir[19].


Bu nedenle konuyu daha fazla uzatmadan, izah olunan tüm konular göz önünde bulundurulduğunda “Bir” rakamının ilişkili olduğu anahtar kelimelerin aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi olduğunu söyleyebiliriz.

 

[1] Manly P. HALL, Tüm Çağların Gizli Öğretileri, Syf. 201 [2] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 1.Cilt, 10. Baskı 2020, syf: 442 [3] H.P. BLAVTSKY, Peçesiz İsis, Cilt 1, Çev. Rüya S. Uğurlu (Istanbul: Mitra Yayıncılık, 2020), Syf: 44 [4] Kelime olarak hermafrodit, Yunan mitolojisindeki Haberleşme Tanrısı Hermes ile Güzellik Tanrıçası olan Afrodit'in adlarından gelmektedir. Bu adlandırma aynı vücutta hem erkek hem dişi bireyin birleşmesiyle ilgili bir mite dayanır. Bu mitin çeşitli yorumları vardır. Bir yoruma göre Afrodit ile Hermes'in bir oğulları olur. Adını Hermafrodit koyarlar. Hermafrodit o kadar güzeldir ki bir su perisi Salmakis' in dikkatini çekmiştir. Sürekli ona yakınlaşmak için uğraşır ama Hermafrodit'in nazı ile karşılaşır. Bir türlü yüz bulamayan Salmakis, Hermafrodit gölde yüzerken birdenbire karşısına çıkar ve sıkı bir şekilde ona sarılır. Tanrılara onları birbirlerinden ayırmamaları için yalvarır. Sonunda dileği kabul olur ve ikisi de aynı vücutta can bulurlar. Böylece ortaya çift cinsiyetli bir insan çıkar. [5] Sonsuz Boşluk [6] Venüs’ün ismi [7] Manly P. HALL, Tüm Çağların Gizli Öğretileri, Syf. 206 [8] Kur’an-ı Kerim, Taha Suresi, 5.Ayet [9] Agrippa Von Nettesheim, Gizli Felsefe ya da Büyü Felsefesi, Çev. Levent ÖZŞAR, (Bursa: Biblos Kitabevi, 2008), Syf : 26 [10] Fiziksek beden kadimler tarafından Hades olarak adlandırılır. Hades, Yunan Mitolojisinde ölüler diyarını yöneten Tanrıdır ancak benzer şekilde ölüler diyarı da hades olarak adlandırılır. Buradan net bir şekilde anlaşılacağı üzere Ruh’ un fiziksel bedene yolculuğunda tüm ziynetlerinden arınmak suretiyle fiziksel bedene ulaşması, Ruh ’un ölümü olarak kabul edilmektedir. [11] Babil ve Asur’da Ay tanrısı olarak tapılan Sin, Sümer Mitolojisindeki Nanna’nın karşılığıdır. Kaderin tanrısı olarak da anılan Nanna, Enlil ve Ninlil'in oğludur. Nanna Sümerce "ışık" veya "aydınlatıcı" mânâsına gelir. Kutsal şehri Ur'dur. Babil ve Asur'da ise bu tanrıya Sin denmiş ve ona Suriye ve Harran'da da Sami ırk tarafından tapınılmıştır. Kanatlı bir boğayı süren Sin'in Lapiz Lazuliden bir bıyığı vardı. [12] Manly P. HALL, Tüm Çağların Gizli Öğretileri, Syf. 87 [13] Taç çakra başımızın en üst kısmında yer alır. Depresyon, öğrenme zorluğu, ışığa hassasiyet gibi sorunlar, taç çakranın kapandığını anlatan belirtilerdendir. Din ve spiritüellik gibi konulardaki esnek olmayan düşünme biçimleri, taç çakranın kapanmasına sebebiyet verebilir. Taç çakra açık olduğunda, anda yaşamaya başlar, kendi rehberliğimize güven kazanırız. [14] Manly P. HALL, Tüm Çağların Gizli Öğretileri, Syf. 103 [15] H.P. BLAVTSKY, Gizli Öğreti - Bilim, Din ve Felsefenin Sentezi Cilt 1, Çev. Rüya S. Uğurlu (Istanbul: Mitra Yayıncılık, 2020), Syf: 281 [16] H.P. BLAVTSKY, Gizli Öğreti - Bilim, Din ve Felsefenin Sentezi Cilt 1, Çev. Rüya S. Uğurlu (Istanbul: Mitra Yayıncılık, 2020), Syf: 498 [17] Satürn Gezegeni [18] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 1.Cilt, 10. Baskı 2020, syf: 441 – 442 [19] H.P. BLAVTSKY, Gizli Öğreti - Bilim, Din ve Felsefenin Sentezi Cilt 1, Çev. Rüya S. Uğurlu (Istanbul: Mitra Yayıncılık, 2020), Syf: 99 [1] H.P. BLAVTSKY, Gizli Öğreti - Bilim, Din ve Felsefenin Sentezi Cilt 1, Çev. Rüya S. Uğurlu (Istanbul: Mitra Yayıncılık, 2020), Syf: 252

Comments


bottom of page