“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra arşa istiva eden; gündüzü, kendisini süratle kovalayan geceyle bürüyüp örten; Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah’tır. “
Araf Suresi 54. Ayet
Sır ve gizemin arayışında ve hayatın anlamsızlığını, anlamlandırma uğraşında olan herkes farkındadır ki saf ruhumuzla var olamadığımız gibi ruhumuzu da şeyler, unsurlarla olan temasımız ve onlarla olan iletişimimiz vasıtasıyla idrak edebiliriz.

Bilinmelidir ki şeyler, unsurlar, madde ve fiziksel olan; sezgilerle anlaşılabilir olana açılan bir kapıysa, bilgi ise o kapıyı açacak olan anahtardır. Kapıdan geçilerek bir mekandan başka bir mekana ulaşılır ancak kapıyı açacak olan şey ise kilide uygun olan bir anahtardır.
Semada kendisine takdir edilen mekanda süzülen Güneş, Rahman isminin tecellisi gereği gerek Dünya gerekse tüm gezegenleri esirgeyen ve onları enerjisi ile diri tutan bir gezegendir. Rahman; merhamet eden, severek ve acıyarak koruyan anlamındaki rahmet, ruhm kökünden türetilmiştir bir kelimedir. Kelimenin anlamından idrak edileceği üzere bir nevi Güneş, karanlığı aydınlığa ulaştırmasıyla, yaydığı enerji ve ısısıyla hem Dünya’da yaşayanlara hem de Galaksimizdeki diğer gezegenlere hayat vermektedir.
GÜNEŞ’İN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
İçinde bulunduğumuz Galaksi’deki şeylerin etkileri bir yana fiziksel olarak Güneşi görmediğimiz gün, güne neşeli başlayamadığımız Güneş’e ; Galilei bakarak gözlerini yakınca, onun nezdinde yıldızımızın da mükemmelliği sona erdi. Üzerinde koyu lekeler vardı, kendi çevresinde dönüyor ve dikkatle bakılınca üzerinde çok yüksek alevler, yıldırımlar ve ışık lekeleri görülüyordu… ama Güneş’in faaliyetlerinin niceliksel bir şekilde incelenmesi, gözlemlerin de teorilerle açıklanması için 19. YY da atomla ilgili keşifleri ve Einstein’ın madde ile enerjiyi birbirine bağlayan denklemini beklemek gerekiyor. Günümüzde Güneş’in dinamiği hakkında çok bilgi sahibiyiz. Her ne kadar öğrenecek daha çok şey varsa da, bildiklerimiz bütün diğer yıldızları daha iyi anlamamızı sağlıyor[1].
Ne dev bir yıldız kadar büyük ne de cüce bir yıldız kadar küçük olmayan Güneş’in içinde yer alan nükleer reaksiyonların yarattığı enerji Güneş’in içinde ve onu çevreleyen uzayda farklı şekillerde yayılır. Isı, Güneş gazı içerisinde hem plazmayı oluşturan parçacıkların hareketinin artışı hem de muazzam konvektif akımların ortaya çıkışıyla yayılır. Ses ise büyük gaz kütlelerinin hızla yer değiştirmesine neden olan süpersonik uçakların patlama şeklindeki sesine benzer. Güneş’in elektromanyetik ışınımı, elektrik alanı ve manyetik alanı yoğunluğunda titreşim dalgaları ve Güneş’ten başlayarak, bir göle taş atılınca genişleyen dalgalar gibi uzayda yayılır. Güneş’in ürettiği elektromanyetik enerji, boşlukta yayılır, düz bir çizgi şeklinde hareket eder ve Dünya’yı da aşarak uzayda yayılımını devam ettirir. Güneş’ten yayılan ışınımın içinde farklı dalga boylarına ve birbirinden çok farklı enerji özelliklerine sahip bantlar vardır. Bu bantlar Gamma ve X Işınları; Ultraviyole Işınlar; Görünen Işık ; Kızılötesi Işınlar ve Radyo Dalgaları olarak farklı dalga boylarında Dünya’ya ulaşır[2].
Bir nova kadar dengesiz olmayan ve hayatına uzun bir süre devam edecek olan Güneş’i, tutarlı bir şekilde açıklamak için üretilen fenomenlerden en çok itibar görenine göre; Güneşte eş merkezli çeşitli kabuklar vardır ve birbirlerinden ayırt edilmelerini sağlayacak derecede homojen fiziksel özelliklere sahiptir. Bu kabuklar çekirdek, ışınım bölgesi, konvektif bölge, fotosfer, kromosfer ve taç olarak isimlendirilmiştir. Güneş, denge durumu çok hassas olan gazlardan oluşan bir küredir. İçinde yer alan nükleer reaksyionlar, Güneş’i genleştirmeye, yerçekimi de Güneş’in kütlenin merkezine doğru çekilmesine eğilim gösterir. İç faaliyetteki her değişimin karşılığında Güneş’te genleşme veya daralma olur. Çok yoğun bir faaliyet anında, Güneş’in manyetik alanının şekillendirdiği devasa bir fışkırma söz konusudur. Bunun yanı sıra, lekeler ve filamentler (koyu bölgeler), taneciklenme, meşale alanları (açık renkli lekeler) ve parlamalar (beyaz bölgeler) gözlemlenir[3].
Yüzlerce yıl önce Çinli astronomlar tarafından da gözlemlenen Güneş lekelerinden, eski Yunanlılar’dan 19.yy Rusya’sına kadar, hemen her ulusa ait bilim insanlarının yazılarında söz edilir. Çünkü bir lekenin çıplak gözle görülebilmesi için çapının 40.000 – 45.000 km civarında olması yeterlidir ki bu da ortalama 11 yılda bir gerçekleşir. Lekeler fotosfere özgü olaylar olup, sıcaklıklarının çevrelerindeki bölgelerin sıcaklığına oranla daha düşük olmasından dolayı koyu renkli görünen bölgelerdir ve fotosfere göre koyu renkli görünür. Aslında bir lekenin gölgeside, yani merkezindeki daha koyu bölge bile gece karanlığında Dolunay’dan daha parlak görünecektir. Lekeler yoğun manyetik alanlara sahiptir. Lekelerle bağlantılı olan manyetik alanların yönü, yoğunluğu ve yapısı bilinir ama oluşumu hakkında kesin bir bilgi yoktur. Güneş’in yüzeyinde soğuk bölgelerin oluşumu konusunda en çok kabul gören kuramlar; lekelerin düşük sıcaklığının, manyetik alanın sapmalarından dolayı konveksiyon hareketleri o kadar etkilidir ki alttaki katmanların ürettiği enerjiden daha fazlasını kaybetmeyi başarırlar. Güneş, ultraviyole teleskopla gözlendiğinde sarı, buz mavi, zümrüt ve kızıl renklerde gözlemlenebilmektedir[4].
Güneş rüzgarı, ışınım ve Güneş plazması akımı Güneş Sistemi’nin tamamında yayılır ve etkili olur. Güneşten uzaklaştıkça parçacık yoğunluğu farklılaşır, Güneş rüzgarı ve ışımasının etkileri ile Dünya’nın iyonesferinin yapısında farklılıklar gözlemlenmektedir. Güneş’in manyetik alanının şekli devamlı olarak değişir. Güneş faaliyetinin maksimum veya minimum düzeyi zamanında tacın şeklini gözlemlemek yeterlidir. Nitekim taç maddesi minimum düzeyde taç halkasının şeklini alır, maksimum düzeyde ise tekdüzedir. Güneş’in manyetik alanı da Dünya’ya ulaşarak uzaya yayılmaktadır[5].
Günümüzde bilim her ne kadar geçmişe kıyasla çok ilerlemiş olsa da, Güneş’i tanıma yolunda zihnimizde bir suret oluşturmamızı sağlayacak bir fikir dahi verecek konumda değildir. Güneş bir yana içinde yaşadığımız Dünya hakkında dahi hiçbir şey bilmiyoruz. Çekirdeğe ulaşma çabasında alabildiğimiz yol sadece 5 km uzunluğundadır ve kat edilecek binlerce kilometre yol vardır. Cern’de atom ile alakalı yapılan deneylerde oluşturulan temsili patlamalar bir yana hiçbir doğa olayı ya da nükleer patlama Güneş’in merkezinde gizli olan nükleer güç ile kıyaslanamaz. Bu durumda Bilim’in tahmin ile tarif etmeye çalıştığı Güneş’i, bizler sezgilerimizle tasvir etmeye çalışacağız.
GÜNEŞ’İN DİNLER VE MİTOLOJİDEKİ YERİ
Yunan mitolojisinde ki Zeus ile Letho’nun ikiz çocuklarına incelediğimizde; Apollo Güneş Tanrısı, Artemis Ay Tanrıçasıdır[6]. Apollon Mitolojide ideal bir gençlik figürü, ayrıca müzik, şiir ve güzel sanatlar tanrısıydı. Karmaşık kişiliğiyle ışık ve güneş, okçuluk, hekimlik ve şifa tanrısı da sayılırdı ama salgınlara ve hastalıklara yol açma gücüne de sahip olduğuna inanılırdı. Büyük bir kehanet tanrısı sayıldığından, Delphoi’de bulunan en ünlü kehanet evi ona adanmıştı[7]. Apollon ve Daphne aşk tanrısı Eros okçuluk becerilerini alaya alan Apollon’u nehir tanrısı Peneios ile Kreousa’nın kızı Nympha Daphne’ye aşık eder. Büyük sevdaya düşen Apollon kızı elde edebilmek uğruna başka bir talibi olan Leukippos’u öldürtür. Bakire kalmaya kararlı olan Daphne ondan kaçar. Nehir kenarında durarak, babasının kendisini korumasını ister. Peneios onu defne ağacına çevirir; böylece ayakları köklere ve kolları dallara dönüşür. Apollon onun anısına defne çelenkleri takar ve dağıtır[8].
Apollon, Kelt mitolojisine geçtiğimizde Romalılar’ın kendi ışık tanrıları benzettiği Belenus ve Belisama karşılar bizi; Belenus en eski ve kültü en yaygın Kelt ilahlarından biriydi. Ona sadece Britanya’nın Kelt bölgesinde değil, Galya, Avusturya, İtalya ve İspanya’da da tapılırdı. Parlak varlık anlamına gelen adı il başta kültüyle bağlantılı olan Beltane ateş şenliğine kaynaklık etmişti. Keltlere göre çobanlık, şifa ve çeşmelerle bağlantılı olduğuna inanılırdı. Eşi olan ateş, su ve metal işçiliği tanrıçası Bellisama’nın (yaz parlaklığı) Kelt tanrıçası Brigid’in yanı sıra Roma tanrıçası Minervayla ortak özellikleri vardı[9].
Asya da ise İzanagi’nin kızı ve bir Güneş tanrıçası olan Amaterasu, inanışa göre Japon İmparatorluk ailesinin soyundan gelmektedir. Amaterasu ilk başta Takama No Hara’da (yüksek gök ovası) küçük kardeşi olan fırtına tanrısı Susanu’yla birlikte hüküm sürer. Ancak Susanu’nun derisi yüzülmüş bir atı Amaterasu’nun kutsal bölmesine atması gibi pervasız davranışları ikisi arasında sürtüşmeye yol açar. Birçok kavgadan sonra, Susanu gökyüzünden sürülür ve Güneş Tanrıçası, Kamiler diyarını tek başına yönetmeye başlar[10]. Kavgadan sonra Kamiler diyarını tek başına yönetmeye başlayan Amatarasu, bir mağaraya kapanır ve böylece tüm dünyayı karanlığa boğar. Amanuzume adlı başka bir tanrıçanın mağaranın önündeki çılgınca dansı diğer tanrıları kahkahaya boğar. Bu sesleri merak eden Amaterasu, mağaranın girişini kapatan taş biçmeyi iterek dışarıya bakar. Çarçabuk karşısına tutulan bir aynada kendi güzelliğini görünce büyülenir ve böylece mağaradan çıkar[11].
Eski Mısır mitolojisinde Horus gökle bağlantılıydı. Güneş sağ gözü, ay ise sol gözü sayılırdı. İsis ve Osiris’in oğlu olan Horus babasının tahtına geçmek için amcası Set’e karşı kavgalar etmişti. Horus’un zayıflıklarından yararlanmaya çalışan Set’in çabaları sonuçta başarısızlığa uğramıştır[12].
Horus’un Doğuşu ise Osiris’in uykuda olan İsis’i bir şimşek çakımıyla gebe bırakması sonucu olur. İsis uyandığı zaman, ileride tahta çıkacak çocuğa gebe olduğunu diğer tanrılara neşeyle bildirir. Atum dikkatli olması gerektiği aksi halde Set’in gebeliği öğreneceği ve bir düşüğe yol açacağı uyarısında bulunur. Bunun üzerine İsis bataklıklara saklanır ve Horus’u doğurur. Osiris’in tahtı için yapılan kavgalarda, Horus’un, Ay olduğu söylenen gözü Set’in darbesiyle ağır bir yara alır, Ay’ın Güneş’e oranla loş ışıklı oluşunu bu durumla ilişkilendirirler. Horus da misilleme olarak Set’in erbezlerini sakatlar. Thoth bir merhem sürerek Horus’un gözünü tekrar sağlamlaştırır. Hastaların da bu şekilde iyileşmeyi umması nedeniyle şifaya yönelik büyülü sözlerde çoğu kez Horus’un gözüne yakarılırdı. Vacet hamaylıları da etkili sayılırdı. Mezarlarında içinde yeniden doğuş sürecine yardımcı olacağına inanılan Horus’un gözüyle ilgili tasvirlere rastlanılır[13].
Tüm mitolojik anlatımlardan Güneş’in; krallar, kahramanlar ve imparatorlar sayesinde tarihin ilerlediği yerlerde hüküm sürdüğünü söyleyebiliriz. Samoyedler Güneş’in ve Ay’ın, Num’un (Gök) gözleri olduğunu söylerler. Güneş iyi göz, Ay kem gözdür. Göğün yüce varlığının Güneş ile özdeşleştirilmesidir. Afrika’da sık görülen bir olaydır. Pek çok Afrika halkı “Yüce Varlık”a Güneş adını verir. İnsan soyunu yaran Güneş Miti ve Güneş Tanrısıyla belli bir sınıftan gelen insanlar arasındaki soy ve aile ilişkileri kayda değer olgulardır. Avusturalya’da insanlar ve Güneş arasındaki ilişkiler başka bir düzlemde de geçerlilik kazanabilir. İnsan erginleşme törenleri Güneş ile özdeşleşir[14].
Güneş, her sabah yeniden dirilen “ölümün” ilk örneği olur. Ay’dan farklı olarak Güneş, ölmeden cehennemden geçme ayrıcalığına sahiptir. Yeni Zelanda’da ve Yeni Hebrid’lerde Güneş’in batışını izleyen kimsenin öleceği inancı doğmuştur. Polinezya’daki öteki adalarda yerin en batı köşesi, ruhların atladığı yer olarak adlandırılır. Hitit kralları ya da Babil kralları Güneş veya Güneş’in Oğlu, Güneş Torunları sıfatlarına ya da adlarına sahiptir. Mısır dini kadar hiçbir din Güneş tapımının etkisi altında kalmamıştır. Güneş, Yunanistan’da, İtalya’da ancak ikinci sırada yer alır. Roma’da Güneş tapımı, imparatorluğa, doğulu gnostikler aracılığıyla girmiş ve imparatorlar tapımının yanı sıra, bu imparatorlukta yabancı bir tapım olarak oldukça yapay bir gelişim göstermiştir. Hindistanda Sukta Paruşa’ya göre Güneş kozmik dev Puruşa’nın gözünden doğmuştur. Öyle ki ölünce insanın bedeni ve ruhu kozmik deve, gözü ise Güneş’e gitmektedir. Budha evrenin hükümdarı niteliğiyle Güneş ile özdeşleştirilmiştir. Meksikalılar sürekli olarak Güneş’e mahkumları adayarak, güneşin sürekliliğini sağlamak isterler çünkü kanın Güneş’in tükenen enerjisini yenileyeceğine inanırlar[15].
Yakın Doğu mitolojisinde Güneş tanrısının adı Sümerlerde Utu, Akadlarda Şamaş olduğunu görürüz. Utu her sabah Mezopotamya’nın doğusundaki dağlardan yola çıkar. Gün boyunca canlılar için ışık saçtıktan sonra batıdan doğuya doğru aksi yönde istikamet ederken Ölüler Diyar’ını ziyaret eder[16].
Marduk Efsanesinde ise Merkür, Mummu ; Venüs, Lahamu ; Mars, Lahmu ; Ay, Kingu ; Jupiter, Kişar ; Satürn, Anşar ; Plüton isa Gaga idi. Bu efsanenin en can alıcı noktası ise Tiamad’dır. Bugün Mars ile Jüpiter arasında bir “astroid kuşağı” mevcuttur. Oysa ki bu astroid kuşağı bir zamanlar var olan ancak bir çarpışmayla parçalanan gezegenin kalıntılarıdır. Bu gezegen, Mezopotamya’nın Yaratılış Efsanesindeki Tiamatdır[17].
Hindistan’a, orijinal Yoga sistemine yüzümüzü dönelim: Sanskritçe Nadi kelimesi Enerji kanalı anlamına gelmektedir. İnsan vücudunda enerji bedenini oluşturan yüzbinlerce Nadi mevcuttur. Nadiler enerji giriş-çıkış girdapları olan çakralarla bağlantılıdır. Enerji merkezleri, bedensel, zihinsel ve duygusal enerjilerin fiziksel düzeyde birbirleriyle temasa geçme yerleridir. Prana denilen evrensel enerji, bedensel ile zihinsel düzeyi, zihinsel ile duygusal düzeyi birbirine bağlayan güçtür. Nadiler kandasthane denilen iki merkezden vücuda yayılır. Bunlardan biri kalp bölgesinde diğeri karın bölgesindedir. Karın bölgesinde olan kandasthana ki adı Kanda Mula’dır, anüsten on iki parmak yukarıda ve yumurta biçimindedir. Bu merkezden 72.000 Nadi vücuda yayılır. Bunlardan en önemli 3’ü Suşumna Nadi, İda Nadi ve Pingala Nadi’dir. Suşumna Nadi omurga hizasında yerleşen 7 temel çakra ile bağlantılı enerji kanalıdır. Sanskritçe Suşumna “direk yol” demektir. Pingala Nadi kanalı ise Kanda Mula’nın sağından başlar ve kıvrımlı bir yol izleyerek iki kaş arasında 3. Göz denilen Agya Çakra’ya sağ taraftan varır. Bu kanal Güneş enerjisini taşır. Konumuzla ilgili olan enerji kanalı ise İda Nadi’dir. İda Nadi, Kanda Mula’nın solundan başlar, kıvrımlı bir yol izler ve Agya Çakra’ya soldan yaklaşır. Pingala kanalından vücudun fizyolojik işlevlerini yerine getiren Güneş enerjisi akar. Ida Kanalında ise vücudun sezgisel, duygusal işlevlerini gerçekleştiren Ay enerjisi akar. Güneş enerjisi sol beyin aktiviteleri ile ilgilidir. Otonom sinir sisteminde sempatik sinir sistemi ile ilişkilidir. Ay ise Otonom sinir sisteminde para sempatik sinir sistemi ile ilişkilidir. Yoga’nın amacı Güneş ve Ay enerjisini dengelemektir[18].
BİLGİDEN SEZGİYE : GÜNEŞ
Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun ayetleridir. Siz Güneş’e de, Ay’a da secde etmeyin. Allah’a secde edin ki bunları da yaratan O’dur.
(Fussilet Suresi, 37. Ayet)
Efsanelerden teşbih yoluyla anlatımlara geçtiğimizde Güneş feleğini ziyaret eden taklitçi ve akılcının İslam Filozofu İbn Arabi’nin Fütühattı Mekkiyye adlı eserine değinmek gerekmektedir. Bu eserde taklitçi İdris Peygamber ile akılcı ise Güneş yıldızının ruhaniyetiyle karşılaşır. İdris, taklitçiye ilahi işlerin değişmesini ve Hz. Peygamberin şu sözünün hakikatini öğretir “Kalp, Rahman’ın iki parmağı arasındadır.” Bu gökte gecenin gündüzü ve gündüzün geceyi örtmesini, her birinin diğeri için bir vakit erkek bir vakit dişi oluşunun keyfiyetini öğrenir. Gece ile gündüz arasındaki birleşme ve kaynaşmanın sırrını, gece ve gündüzde maydana gelen türeyenleri öğrenir. Taklitçi bu gökte gaybı, şehadeti, örtmeyi ve tecelli öğrendiği gibi ölümü, hayatı, şaşırmayı, karıştırmayı, durağanlığı, sevgiyi ve rahmeti de öğrenir. Bunun yanı sıra özel yönden ez-Zahir isminden batını mazharlarda ortaya çıkan şeyleri, el-Batın isminden ise mazharların istidadına göre ez-Zahir’de ortaya çıkan şeyleri öğrenir[19].
Pazar günü meydana gelen her ilmi konu İdris’in maddesindendir. O günde hava ve ateş unsurunda oluşan her ulvi eser ise Güneş’in yüzüşünden ve Allah’ın Güneş’e tevdi ettiği şeylerle bakmasından kaynaklanır. Pazar günü su ve toprak unsurundan oluşan her eser de dördüncü feleğin hareketindendir. Bedellerden o bölgeye tahsis edilmiş şahıs için meydana gelen ilimler, ruhanilik sırlarının bilinmesi, ışık ve aydınlığın bilinmesi, şimşek ve şuanın bilinmesi, aydınlık her cismin ve neden aydınlandığının bilinmesi, aydınlanabilir olmayı sağlayan mizacın mahiyetinin bilinmesidir. Aydınlık cisimlere misal olarak ateş böceği, incir ağacının kökleri, inci ve yakutu, doğrusal hareketi, yönetici ruhların ayrılmasını, belirsiz durumları açıklamayı, kapalı sorunlarda problemleri çözmeyi, feleklerin ve çarkın çıkardığı nağmeleri bilmeyi, ruhsal anlamların ve güzel kokuların kendisinde bittiği şeyin ve onları kokulu yapan mizacın bilinmesi, neden ona döndükleri, araz mı cevher mi olduğunun bilinmesi gibi konuları verebiliriz. Bu bilgiler kendisinde bulunan peygamberin ruhaniyetinden elde edilir ve öğrenilir[20]. Bu Bedel’in düsturundaki makamı “Keşke toprak olsaydım” ayetidir. Toprak, merkez fikrini kabul edenlere göre merkezi talep eden dördüncü unsurdur. Bu nedenle kürenin noktasının toprağa daha yakın bir şeyi yoktur. O nokta çevrenin varlığının sebebidir. Bu Bedel Allah’a yani şeyleri var edene daha yakın olmak ister ve yakınlık ancak tevazu ile olur. Tevazuda topraktan daha aşağıda bulunan bir kimse yoktur. Toprak bilgilerin kaynağı ve nehirlerin kaynama yeridir. Sıkılan bulutlardan yağan şeyler, topraktan yükselen rutubetlerin buharlarıdır. Bu itibarla pınarlar ve nehirler topraktan fışkırdıkları gibi buharlar havaya topraktan çıkarlar. Böylece suya dönüşür ve yağmur olarak yağarlar. Bu nedenle dördüncü bedel dördüncü unsura tahsis edilmiştir[21].
Agrippa ise Gizli Felsefe ya da Büyü Felsefesi adlı eserinde uğurlu Güneş ile altın bir levhaya kazınacak bir vekf paylaşmış ve onu takan kişinin yenilenmesine, sevimli, kabul edilir, işlerinde güçlü biri olmasına, krallara, prenslere denk bir adam olmasına yol açar. Uğursuz bir güneş ile bir zorba, gururlu, tutkulu, aç gözlü, kötü amaçlı bir adam yaratır[22] ifadelerini kullanmıştır.
Gizli İlimler Hazinesini derleyen Mustafa İloğlu Güneş’in tesiri altında olanlar hakkında münakaşa kabul etmezler. Mağrurdurlar. Şeref, haysiyet, izzet-i nefs ve insanlık duyguları pek yüksektir. En büyük bir menfaat karşısında bile, benliklerinden, gururlarından en küçük bir fedakarlıkta bulunmazlar, kimseye boyun eğmedikleri gibi ona buna dalkavukluk etmekten, yaltaklanmaktan da nefret ederler. Hayatları çok sade geçer, herkese iyilik etmek isterler. Ekseriyetle içlerine kapanık insanlardır. Hislerini açığa vurmaktan çekinirler. Teşkilatçı bir ruha maliktirler. Gerek memuriyet gerekse iş hayatında kısa zamanda parlayarak ilerleyebilirler. Kuvvet, şiddet, gazab, his ve rikkat, daya, iffet, servet ve zeka başlıca tesirleridir[23].
Gene Agrippa’ya dönecek olursak aynı kitapta unsurların yıldızlarla ilişkisini net olarak tespit etmenin güç olağından bahsetmiş ve bir şeyin yıldız ya da takım yıldızı ışıklarının taklit edilmesi, devinimi ya da onun üstünde olanın biçimi aracılığı ile bilineceğini söylemiştir. Yine bu kitapta; Bazıları renkleri ve kokularından, bazıları da işleyişlerinin etkisinden, yıldızlara yanıt verişinden bilinir. Bu durumda öğeler arasında saydam alev, suyuklardan saf kan Güneşçildir ya da Güneş’in gücü altındadır. Tatlar arasında keskin, tatlımsı olanlar, metaller arasında da görkeminden ötürü altın güneşçildir. Lal, aetit, iris, yeşim, zümrüt, kan taşı, yemen taşı, profilit (Pyrophylus), pantura[24], topaz, chrysopassus, yakut, balagius taşları güneşçildir. Kadife çiçeği, şakayık, sallendin, belesan, zencefil, yılanotu, giritotu, mineçiçeği, güneşçildir. Çitlembik ağacı, defne ağacı, sedir, palmiye, dişbudak, sarmaşık, asma ağaçları güneşçildir. Nane, sakız, zerdeçal, balsam, amber, misk, sarı bal, ödağacı, karanfil, tarçın, hintkamışı, biber, buhur, tatlı mercanköşk, geyikkökü güneşçildir. Aslan, timsah, benekli kurt, koç, erkek yaban domuzu, boğa, babun, kartal, akbaba, kuğu, horoz, karga, atmaca güneşçildir[25]. Açıklamalarında bulunmuştur.
Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname adlı eserinde Güneş feleğine astronomların muhteşem sultan dediğini belirtir ve Dünya’yı aydınlatan Güneş, bütün yıldızların en meşhuru ve en nurlusu ve bilginlerin çoğuna göre en büyük olup; geceler, gündüzler, aylar ve yıllar bunun hareketiyle nizam bulmuştur. Nice büyük işler onun hükümleriyle meydana gelmiştir. Yedi gezegenin ortasında güya ki, nurdan bir fanus. Aşağısındakilere ve üstündekilere ışık sunmak için orta makam kendisine dinlenme yeri olmuştur. Güneş’in tabiatı, orta derece sıcaklık ve kuruluk olup gündüzsel erkek bulunmuştur. Orta kutlu namıyla adlandırılmıştır. Bunun sıfatları, kuvvet, şiddet, kahır, gazap, rağbet, his, incelik, hayâ ve iffet bulunmuştur[26].
Son olarak İhvan-ı Safa Risalelerinde Güneş’ten yayılan enerji hakkında aşağıdaki izahatlar yapılmıştır;
“Ey kardeş! Bil ki, Güneş dairesinden yeryüzü alemine filozofların ruhaniyetler diye adlandırdığı meleklerin yerine ait bir daire iner. Onların şer'i sırlar ve dini ilimler alanında kendilerine layık nitelikleri ve kendilerine nispet edilen fiilleri vardır. Onlar bu niteliklerle tanınırlar ve onlar konusunda kendilerinden sudur eden şeylerle nitelenirler. Onların fiilleri, daha önce bütün yönler hakkında belirttiğimiz gibi, krallardan sadır ve onlara mahsus olan şeylerdir. Oradaki bütün bitki, maden ve varlıklar, değeri yüksek ve şanı büyük şeylerdir. Onlara özgü fiiller ve onlara nispet edilen sıfatlar, hayat, kalpten bedene yayılan sıcaklık, denge, yetkinlik, tamlık, iyilik, güzellik, parlaklık, aydınlık, ışık, yücelik ve ihtişamdır. Bunlar, muamelelerde Güneş ruhaniyetlerinin fiilleri, onlardan aleme yayılan ve onların dairesinden giysileri sarı ipek kumaş, ziynetleri kırmızı altın, taçları cevherli başlıklar, binekleri kumral at ve sarı beygir olan, başlarında elinde ışıkla şöyle yazılmış sarı sancaklı iyi bir melik ve büyük bir şahıs bulunan kral ve sultanların mekanına inen meleklerin makamlarıdır: Allah'tan başka ilah yoktur. O hay ve kayyumdur. Her canlıya hayat verendir. Güneş ve Ay'ı göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederek düşünenler için bir ayet kılandır. O bunu ancak hak olarak yarattı. İzzet sahibi Rabbin onların tasvir ettiklerinden münezzehtir: "De ki: Ey mülkün sahibi Allah'ım, sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden çekip alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. İyilik senin elindedir. Sen her şeye güç yetirensin.”
Bu niteliklere sahip ve bu derecelerde bulunan bu melekler, onların doğmasıyla doğar ve batmasıyla batarlar. Bunlar, onların dairesiyle yükümlü, feleklerine nüfuz eden ve yeryüzü alemiyle onlar vasıtasıyla ilişki kuran meleklerdir. Nefsani güç onlarla parlar, akli güç onlarla aydınlanır. O zaman onların şahısları nefsani, ruhları akli, maddeleri ilahidir. Mekan onlara dar gelmez; zamanın uzunluğu onların fiillerini, mekan varlıklarını değiştirmez.
Bu makam, üstün ruhanilerin en yüksek makamıdır. Onlar yakınlaşmış meleklerdir. Onların altında onları takip edenler ve üstünde bundan başka sıfatlarla nitelenen melekler vardır. Bu, üstlerinde daha yüce ve daha yüksek kimseler oluncaya kadar böyledir. Çünkü bunlar zatlarıyla ruhani, kendilerinde ortaya çıkan fiiller sebebiyle cismanilikle ilişkilidirler. Sana anlattıklarımızı düşündüğünde ve bahsettiğimiz hususlar senin için gerçekleştiğinde meleki sureti edinebilir, fazilet ve insanlığa sahip olabilir, hayvani suret ve sıfattan uzaklaşabilirsin. Böylece arınmış ruhun ve aydınlanmış nefsinle göğün sakinlerinden olursun. Suretin zati ve nefsani, ruhun kutsal ve akli, madden ilahi olur.[27]! “
[1] Gökyüzü Atlası, Evrenin Keşfi : Yıldızlarla, Gezegenler Arasında Bir Yolculuk, İstanbul: 2010 Boyut Yayıncılık, Boyut Matbaacılık A.Ş., Syf : 139 [2] Gökyüzü Atlası, Evrenin Keşfi : Yıldızlarla, Gezegenler Arasında Bir Yolculuk, İstanbul: 2010 Boyut Yayıncılık, Boyut Matbaacılık A.Ş., Syf : 139 [3] Gökyüzü Atlası, Evrenin Keşfi : Yıldızlarla, Gezegenler Arasında Bir Yolculuk, İstanbul: 2010 Boyut Yayıncılık, Boyut Matbaacılık A.Ş., Syf : 140 – 142 [4] Gökyüzü Atlası, Evrenin Keşfi : Yıldızlarla, Gezegenler Arasında Bir Yolculuk, İstanbul: 2010 Boyut Yayıncılık, Boyut Matbaacılık A.Ş., Syf : 142 – 147 [5] Gökyüzü Atlası, Evrenin Keşfi : Yıldızlarla, Gezegenler Arasında Bir Yolculuk, İstanbul: 2010 Boyut Yayıncılık, Boyut Matbaacılık A.Ş., Syf : 147 – 151 [6] Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN, Kur’an Rehberliğinde Ezoterizm ve Mitoloji, Ankara: Gece Kitaplığı, 1.Basım, Mart 2020, syf: 41 [7] Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf.132 [8] Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf: 133 [9] Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf: 260 [10] Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf: 358 [11] Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf: 359 [12] Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf: 82 [13]Başvuru Kitapları Mitoloji, 6. Baskı Nisan 2015, NTV Yayınları, Doğuş Yayın Grubu, İstanbul, Syf: 83 [14] Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN, Kur’an Rehberliğinde Ezoterizm ve Mitoloji, Ankara: Gece Kitaplığı, 1.Basım, Mart 2020, syf: 31 - 37 [15] Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN, Kur’an Rehberliğinde Ezoterizm ve Mitoloji, Ankara: Gece Kitaplığı, 1.Basım, Mart 2020, syf: 31 - 32 [16] Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN, Kur’an Rehberliğinde Ezoterizm ve Mitoloji, Ankara: Gece Kitaplığı, 1.Basım, Mart 2020, syf: 32 [17] Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN, Kur’an Rehberliğinde Ezoterizm ve Mitoloji, Ankara: Gece Kitaplığı, 1.Basım, Mart 2020, syf: 34 [18] Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN, Kur’an Rehberliğinde Ezoterizm ve Mitoloji, Ankara: Gece Kitaplığı, 1.Basım, Mart 2020, syf: 18 [19] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 8.Cilt, 4. Baskı 2017, syf: 46-47 [20] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 1.Cilt, 10. Baskı 2020, syf: 439 [21] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 1.Cilt, 10. Baskı 2020, syf: 442 – 443 [22] Heinrich Cornelius Agrippa, Gizli Felsefe ya da Büyü Felsefesi, Çeviren Levent Özşer, İsanbul: Biblos Kitapevi, Yıldız Matbaa, Cilt 2, 3. Basım 2019, syf: 89 [23] Mustafa İloğlu, ed., Gizli İlimler Hazinesi, İstanbul : Seda Yayınları, Şubat 2013, Cilt. 1, Syf: 53 - 79 [24] Bu taş panter gibi benekleri olduğu için Pantherus, tüm renkleri içerdiği için Pantochras, Aaron tarafından Evanthum olarak isimlendirilmiştir. [25] Heinrich Cornelius Agrippa, Gizli Felsefe ya da Büyü Felsefesi, Çeviren Levent Özşer, İsanbul: Biblos Kitapevi, Yıldız Matbaa, Cilt 1, 4. Basım 2020, syf: 96 - 100 [26]Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname, Prof. Dr. Durali Yılmaz, İstanbul: Ataç Yayınları, Mart 2016, Cilt 1 Syf: 130 - 218 [27] İhvan-ı Safa Risaleleri, Ayrıntı Yayınları, İstanbul: Kayhan Matbaacılık, Cilt.4, 1. Basım, 2014, Syf: 164
Comments