top of page

Yeni Başlayanlar İçin Astroloji: Gezegenler ve Astroloji

Yazarın fotoğrafı: Orhan Oğuz YILMAZOrhan Oğuz YILMAZ

Güncelleme tarihi: 13 Ağu 2022

“Sezgisi olmayanın bilgisi olmaz, bilgisi olmayanın cevheri olmaz, cevheri olmayanın varışı olmaz ve varışı olmayanın kalacak yeri olmaz… “

İhvan-us Safa

Yetenek, sabretmek, hissetmek öğrenilemez ancak gezegenlerin ve evrenin dilini anlamak için gerekli olan temel bilgiler öğrenilebilir...

İhvan-us Safa kardeşliği “sezgisi olmayanın bilgisi olmaz, bilgisi olmayanın cevheri olmaz, cevheri olmayanın varışı olmaz, varışı olmayanın kalacak yeri olmaz…” der risalelerinde ve biz de bu deyişe, kalacak yeri olmayanın yok hükmünde olacağını ekliyoruz.
Yeni Başlayanlar İçin Astroloji: Gezegenler ve Özellikleri

İhvan-us Safa kardeşliği “sezgisi olmayanın bilgisi olmaz, bilgisi olmayanın cevheri olmaz, cevheri olmayanın varışı olmaz, varışı olmayanın kalacak yeri olmaz…” der risalelerinde ve biz de bu deyişe, kalacak yeri olmayanın yok hükmünde olacağını ekliyoruz.


Bu durumda varlığa ulaşmak, var olmak nasıl mümkün olacak derseniz, şöyle bir izahatta bulunmamız gerekecektir; geçmişte insanlar tabiattan bu denli uzaklaşmamıştı, 70 metrekare evlerine kapanıp bir köy büyüklüğünde çok katlı binalarda hayat sürmüyorlardı ve sezgileri kuvvetliydi. Bir kişi eline aldığı bir taşın hikayesini size anlatabilirdi ya da Usta Mimar Sinan, sarmaşık bitkisinin hareketlerini izleyerek ve bu bitkiyi taklit ederek ustalık eseri Selimiye Camii’ni inşaa edip, bu gün dahi akıl sahiplerini, akledenleri hayrete düşüren ve matematik camiasına “Heliks[1]” diye geçecek bir eseri ortaya koyabilirdi.


Günümüzde ise insanlık tabiattan, daha doğru bir ifade ile gerçeklerden ve gerçek hayattan, yaşamdan kopmuş durumda. Bu durum insanların sezgilerini köreltmiş ve hissiyattan yoksun bireyler haline dönmesine neden olmuştur. Ancak teknolojik gelişmeler Dünya’yı küçük bir köy haline ve bilgiye erişimi eskiden olduğundan daha kolay bir hale getirmiştir.

Bu eğitimle gayemiz; geçmişte sezgiden bilgiye olan yolculuğu tersine çevirmek olacak. Yani biz bilgiden, bilimden, bilmekten faydalanarak sezgilerimizi güçlendirmeye uğraşacağız ve gezegenlerle, yıldızlarla ve tabiatla iletişim kurmaya çalışacağız.


Haritalarımızda astrolojik olarak dikkate aldığımız gezegenler ve dönüş hızları, bonus olarak Retro zamanları aşağıdadır:


GÜNEŞ: Bir turu 1 yıl sürer. Her burçta ortalama 30 gün kalır. Geri hareket etmez. 1 dereceyi 1 günde kat eder.

AY: Bir turu yaklaşık 28 gün sürer. Bir burçta ortalama 2,5 gün kalır. Geri hareket etmez. 1 dereceyi ortalama 2 saatte kat eder.

MERKÜR: Bir burçta kalış süresi çok değişkendir. Hızlı hareket ettiğinde, bir burçta ortalama 15 gün kalır. Geri hareketi yaklaşık 20-24 gün sürer ve yılda ortalama üç ya da dört kez geri gider. 1 dereceyi 1 günden daha kısa sürede kat eder. Dört ayda bir üç hafta kadar geri hareket eder.

VENÜS: Bir turu yaklaşık 224 gün sürer. Her burçta ortalama 25 gün kalır. Geri gitmesi yaklaşık 40-42 gün kadar sürer. 1 dereceyi ortalama 1 günde kat eder. Bir buçuk senedir bir yaklaşık 42 gün kadar geri hareket eder.

MARS: Bir turu yaklaşık 22 ay sürer. Her burçta ortalama 2 ay kalır. İki yılda bir, 80 gün geri harekette seyreder. 1 dereceyi kat etmesi ortalama 2 gün sürer. İki buçuk senede bir yaklaşık 90 gün kadar geri hareket eder.

JÜPİTER: Bir turu yaklaşık 12 yıl sürer. Her burçta ortalama 1 yıl kalır. Geri hareketi yaklaşık 4 ay sürer. 1 dereceyi ortalama 4-5 günde kat eder. Bir buçuk senedir bir 120 gün kadar geri hareket eder.

SATÜRN: Bir turu 29-30 yıl arasında sürer. Bir burçta ortalama 2,5 yıl kalır. Geri gitme süresi yaklaşık 5 aydır. 1 dereceyi ortalama 7-8 günde kat eder. Her sene 130 gün kadar geri hareket eder.

URANÜS: Bir turu 84 yıl sürer. Bir burçta ortalama 7 yıl kalır. Geri hareketi ortalama beş ay kadar sürer.

NEPTÜN: Bir turu 168 yıl sürer. Bir burçta ortalama 14 yıl kalır. Geri hareketi ortalama beş buçuk ay kadar sürer.

PLÜTON: Bir turu 248 yıl sürer. Bir burçta 14-24 yıl kalır. Ortalama 5-6 ay kadar geri hareket eder.

Transit haritalarda hızlı gezegenlerin dönüş etkilerini çok daha net hissederken, jenerasyon gezegenleri dediğimiz ağır olanlar (Uranüs, Neptün, Plüton) bireyselden ziyade toplumsal dönemlerin belirleyicisidir.


ASTROLOJİ/ASTRONOMİ

“Andolsun Burçlarla dolu göğe. Vaad edilmiş güne. Tanıklık edene ve edilene…”

Burüc Suresi[2]

İnsanın; çevresini, gerçekleşen tabiat olaylarını, Ay tutulmalarını, Güneş tutulmalarını ve gece gökyüzünde parlayan yıldızları, günün geceyle savaşını anlama çabası önce evrenin ve varlıkların fiziksel özelliklerini tanıması yolunda ilk adımlarını atmasını sağlamıştır. İbn Arabi, Futühattı Mekkiyye adlı eserinde anlama ve anlamlandırma sürecini izah etmektedir.[3];


“Bir şahıs durur ve üzerinde bu felek döner. Bu şahısta söz konusu varsayımları kendilerindeki bazı belirtilerle görebileceği bir göz yaratılmıştır. Böylelikle, o şahısta bu alametler sayesinde varsayımların bir kısmı diğerlerinden ayrışır. Söz konusu alametler burçlara delil olarak yaratılmıştı. Böylece şahıs, gözünü onlardan bir varsayım, yani alamete diker. Sonra Felek, bakan kişinin gözünü diktiği bu varsayılmış alametle döner ve kişiden gizlenir. O ise, alamet kendisine gelinceye kadar bulunduğu yerde durur. Böylece, feleğe göre değil, bakana göre, Felek’in bir dönüşü tamamladığı anlaşılır. İşte bu dönüşü, gün diye isimlendirdik. Alem çevre ve nokta arasında mevcuttur. Çevreye en yakın olanın içe yakın olandan daha geniş olduğunu bildirir. Dolayısıyla onun günü daha büyük, mekanı daha geniş, dili daha açık olduğu gibi güce ve duruluğa ulaşmaya daha yakındır. Yer küreye varıncaya kadar, unsurlara doğru inildikçe bu mertebeden uzaklaşılır. Çevredeki her parça, üzerinde ve altında bulunan şeyin karşılığında bulunur. Birisi geniş diğeri dar olsa bile üst ve alt parçalardan hiç birisi diğerine artık gelmez. Bu durum darı genişletmeden ya da genişi daraltmadan, büyüğün küçük, genişin dar üzerine gelmesidir. Hepsi zatlarıyla noktaya bakar. Küçüklüğüne rağmen merkezdeki nokta, kendisini çevreleyen bütün parçalara zatıyla bakar. O halde kuşatan çevre, kuşatılan ise nokta olduğu gibi bunun tersi de doğrudur. Düşününüz…”


Zaman içerisinde çevresindeki “şeylerin” fiziksel özellik ve etkilerini bir şekilde yorumlayan insan, bir süre sonra daha zor sorular sormaya başlamış Ay’ın medcezirlerinin neden aynı döngüyü takip ettiğini, gök cisimlerinin hareketlerinin insanlar, bitki ve hayvanlar üzerindeki etkilerinin nedenleri gibi daha girift sorular sormaya başlamıştır. Öyle ki bu merak geçtiğimiz yüzyılda Madam Blavatsky tarafından bir çok muhtelif soruyla, “Neden Ay’ın ışıkları bazı organizmalar için o kadar zehirli, hatta öldürücüdür. Neden Afrika ve Hindistan’ın bazı bölgelerinde, Ay ışığı altında uyuyan bir kimse, çoğunlukla delirir? Neden uyurgezerler, dolunaydan daha çok etkilenir ve neden bahçıvanlar, çiftçiler ve ormancılar, bitkilerin Ay değişimleriyle etkilendiği fikrine o kadar tutunurlar. Eğer bilim Ay’ın medcezir etkisinin sebebini açıklayamazsa, gök cisimlerinin, insanlar ve onların kaderleri üzerindeki ahlaki ve okült etkileri hakkında ne bilebilir ve aksini nasıl ispatlayabilir[4].” dile getirmiş gizem ve sır olanın cevapları bulunulmaya çalışılmıştır.


Öyle ya fiziksel olarak Dünya’yı etkileyen bir şey mutlaka fizik ötesi etkilere de sahiptir. En basit örnekle bulutlu bir günde, daha net bir ifade ile bulutların Güneş’i örttüğü bir günde, güne gözlerimizi dahi açmak istemeyiz, yataktan kalkmak zor gelir insana ve fiziksel olarak gerçekleşen bir etki metafiziksel olarak da bizi etkilemektedir. Belli müzik türleri, bizi coşkuya sevk eder; bazısı ruhu, dini arzuya yükseltir. Kısacası, atmosferin belirli titreşimlerine cevap vermeyen bir insan, neredeyse yoktur. Bu, renkler için de aynıdır. Bazısı bizi heyecanlandırır, bazısı yatıştırır, keyif verir. Rahibenin siyah giyinmesi, ilk günahın altında ezilmiş olan inancın umutsuzluğunu simgelemek içindir. Gelin beyaz giyer, kırmızı bazı hayvanların öfkesini alevlendirir. Eğer, biz ve hayvanlar, çok küçük derecede hareket eden titreşimlerle etkileniyorsak, neden birleşmiş yıldızsal etkiler gibi büyük bir derecede hareket eden titreşimlerle kitlesel olarak etkilenmeyelim[5].


Benzer şekilde Eliphas Levi de Paracelsus’un her insan, hayvan ve bitkinin, oluşum safhası anında dominant olan, dış ve iç etkileri çektiği doktrinini, onaylayarak alıntılar. Ayrıca şu eski kabala doktrinini tekrar eder; Doğadaki hiçbir şey önemsiz değildir ve hatta bizim değersiz gezegenimiz üzerinde bir çocuğun doğumu gibi küçük bir şey bile, evren üzerinde etkiye sahipken, bütün evren de onun üzerinde kendi tepkisel etkisine sahiptir. “Yıldızlar” diye belirtir, “onları dengede tutan ve uzay içinde belli bir düzenle hareket ettiren çekimlerle birbirlerine bağlıdırlar. Bu ışık ağı, bütün kürelerden hepsine uzanır ve herhangi bir gezegen üzerinde, bu bozulmaz ipliklerden biriyle, birbirine bağlanmamış hiçbir nokta yoktur. Bu sebeple, doğum saati kadar, bölgenin tam yerinin de, astrolojinin gerçek ustası tarafından hesaplanması gerekir. Astral tesirlerin kesin hesaplanmasını yaptıktan sonra da geriye, hayattaki şans durumlarını, karşılaşılacak fırsatları ve engelleri hesaba dahil etmek kalır. Bir de, kaderini tamamlamaya doğru götüren doğal dürtüleri. Levi, ayrıca zorlukların üstesinden gelme ve uygunsuz eğilimleri kontrol altına alma becerisine işaret ederek, kişinin bireysel gücünün ve nasıl kazanacağının ya da pasif olarak bekleyerek kör talihin ona ne getirebileceğinin de hesaba katılması gerektiğini ileri sürer[6].


Fiziksel etkilerden ziyade metafiziksel etkileri hesaba katarken Astroloji, yıldızların ruhlarının, çok sayıda “zekalar” olduğu kabalistik inancını kabul eder. Kepler, her bir planetin, zeki bir prensibin mevkisi olduğuna ve hepsinin oraya, özellikle bizim dünyamızdan daha yoğun ve maddesel kürelerde yaşayan diğer varlıklar üzerinde etkiler uygulayan, spritüel varlıklar tarafından yerleştirildiklerine sıkı sıkıya inanır[7]. Benzer şekilde İslam Düşünürü İbn Arabi’de yıldızlarda görevlendirilmiştir melekler olduğu görüşünü Fütuhattı Mekkiyye adı eserinde ortaya koyar. Kısacası aynı insan gibi gezegenlerinde birer ruhu vardır ki varlığın, farklı yoğunluklardaki enerji olduğunu modern fizik de kanıtlamaktadır.


Bu tespitler ardından Madam Blatvasky 6 madde de gezegenlerin metafiziksel etki süreçlerini özetler; 1.Gök cisimleri, dünya ve canlı bedenler arasında karşılıklı bir iletişim vardır. Hiçbir boşluğa yer vermeyecek şekilde evrensel olarak yayılan ve sürekli olan, inceliği bütün karşılaştırmaların ötesinde, doğası, hareketin tüm tesirlerini almaya, çoğaltmaya ve nakletme yeteneğinde olan bir akışkan, bu tesirin aracıdır. 2. Bu karşılıklı hareket, bugün ki bilinmeyen mekanik kanunlara bağlıdır. 3. Medcezir olarak düşünülen sonuçlar, bu hareketin birbirini izleyen etkileridir. 4. Bu işlemle meydana gelen, gök cisimleri, dünya ve onun bileşenleri arasındaki bağlantılardır. 5. Maddenin ve düzenlenmiş bedenin özellikleri, bu işleme bağlıdır. 6. Hayvan bedeni, bu aracın birbirini izleyen etkilerini tecrübe eder ve kendini sinirlerin özüne sızdırmak yoluyla onları doğrudan doğruya etkiler[8].


Bu etkileri anlamanın yolu ise gizem ve sır olanın örtüsünün kaldırılmasıyla mümkün olacaktır. Ancak konumuza başlarken de bahsettiğimiz üzere özellikle son on yıllarda insan; fiziksel ve fizik ötesi bedeni olan bir varlık olduğu halde kendisini “Ruh’a” sahip bir beden olduğuna ikna ederek, astrolojiyi dahi istatistik temelli bir bilim dalı olarak kabul etmiştir. Aslında durumun tam tersi olduğu açıktır ki insan Ruh’a sahip bir beden değil, Beden’e sahip bir ruhtur. Bu yanlış algı insanın tamamen fizik ötesinden kopmasına ve dolayısıyla varlığın cevherini de varlığın kabuğunda aramasına, astrolojiyi istatistikle izah etmeye çalışmasına neden olmuştur. Hz. Ali’nin şöyle bir sözü vardır; “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük alem sen de gizlidir.” ve ardından Madam Blavatsky geçtiğimiz yüzyılda “Beden, elementlerden, ruh ise yıldızlardan gelir. İnsan, kanın ve etin hayatını sürdürmek için elementlerden yer ve içer ; yıldızlardan da ruhuna, zeka ve düşünceleri tedarik eder[9].” açıklamasını yaparak Hz. Ali’nin söyleminin bir nevi izahatını yapmıştır.


Gerçekler her ne kadar açık bir şekilde yüzyıllardır ortada olsa da insanların daha materyalist bir hale gelmesi, dilde, bakışta, duymada, yiyecekte, içecekte, giyecekte, araçlarda ve cinsel arzularda yaşanan maddecilik eğilimleri yıldızların ve gezegenlerin, enerjisini ve şarkısını idrak edememesine neden olmaktadır. Bu durumu İslam düşünürü İbn Arabi, “İlahi emir yeryüzüne varıncaya kadar unsurlara indiğinde tortusu artar. Bu durum testideki yağ veya sıvı şeylerin tortusunun aşağıya çöküp üstünün duru kalmasına benzer. İlahi emrin tortusunun artmasının nedeni tabiat aleminin karşılaştığı bilgi ve tecelli nurlarını algılamayı engelleyen perdelerdir. Dünyada tecelli iç gözlere, içedir, dışa değildir. İç ise arzu mahallidir. Arzu ve tecelli ise bir mahalde toplanmaz. Bu nedenle Dünya hayatında arzularından ve tutkularından temizlenmek gerekmektedir[10].” gayet anlaşılır bir şekilde izah etmiştir.


Belki sezgilerimizden artık yoksunuz ancak bilgiye eskiden olduğundan daha kolay ulaşma imkanına sahibiz. Bilgi nurdur ve Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. Nur, kaçırtan demektir. Bu eğitimde elde edeceğimiz bilgilerle amacımız çevremizi saran olumsuz tortulardan mümkün olduğunca “bilgi” vesilesiyle arınarak ve sezgilerimizi güçlendirerek, gezegen ve yıldızlardan gelen ilahi mesajları, enerjileri Hermetik düşüncenin “Yukarıda nasılsa, aşağıda öyledir; gökyüzünde nasılsa, yeryüzünde öyledir.” ifadesini yeniden idrak etmeye çalışmak olacaktır.


 

[1] Heliks, bir sarmaşık bitkisinin bir dikliği en kısa yoldan çıkmasının formülünü verir. Mimar Sinan, sarmaşık bitkisini taklit ederek Selimiye Camii’ne yaptığı minarelere 3 kapı ve 3 şerefe yerleştirir. 1. Kapı bir, iki ve üç’üncü şerefeye ; 2. Kapı iki ve üç’üncü şerefeye ve son kapı son şerefeye çıkmaktadır. Aynı anda 3 kapıdan 3 kişi girdiğinde birbirleri arasında basit bir duvar olduğu halde birbirini göremezler. Buradaki tek gizemin maddeler dünyası ile alakası olmadığını da şahsen düşünüyorum. Neden 3 kapı ve 3 şerefe ve sıralama neden yukarıda bahsettiğim gb… [2] Kur-an’ı Kerim, Burüc Suresi, 1, 2 ve 3. cü ayetler. [3] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 1.Cilt, 10. Baskı 2020, syf: 438 [4] H. P. Blavatsky, Peçesiz İsiz, Çeviren Ruya S. Uğurlu, İstanbul : Mitra Yayıncılık, Çıkar Matbaa, 1. Cilt, 4. Baskı, 2020, Syf: 332 [5] H. P. Blavatsky, Peçesiz İsiz, Çeviren Ruya S. Uğurlu, İstanbul : Mitra Yayıncılık, Çıkar Matbaa, 1. Cilt, 4. Baskı, 2020, Syf: 335 [6] H. P. Blavatsky, Peçesiz İsiz, Çeviren Ruya S. Uğurlu, İstanbul : Mitra Yayıncılık, Çıkar Matbaa, 1. Cilt, 4. Baskı, 2020, Syf: 378 [7] H. P. Blavatsky, Peçesiz İsiz, Çeviren Ruya S. Uğurlu, İstanbul : Mitra Yayıncılık, Çıkar Matbaa, 1. Cilt, 4. Baskı, 2020, Syf: 291 [8] H. P. Blavatsky, Peçesiz İsiz, Çeviren Ruya S. Uğurlu, İstanbul : Mitra Yayıncılık, Çıkar Matbaa, 1. Cilt, 4. Baskı, 2020, Syf: 255 [9] H. P. Blavatsky, Peçesiz İsiz, Çeviren Ruya S. Uğurlu, İstanbul : Mitra Yayıncılık, Çıkar Matbaa, 1. Cilt, 4. Baskı, 2020, Syf: 250 [10] İbn Arabi, Fütuhatı Mekkiyye, Çeviren Ekrem Demirli, İstanbul: Litera Yayıncılık, 1.Cilt, 10. Baskı 2020, syf: 438

Comments


bottom of page